ORMAN YANGINI SUYLA SÖNER AMA RANT YANGIN SUYLA SÖNMEZ
ATSO Başkanı Davut Çetin, Değişik bölgeleri dolaştığımızda Ülkemizde ormanların başındaki tek belanın yangın olmadığını görüyoruz. Ülkemizde ormanların başında bir de rant belası var. Orman yangınını herkes konuşuyor, ama rant yangınını kendimiz çıkardığımız halde konuşmuyoruz. İmar rantı şehirlerin belasıydı, şimdi kırsal kesimin belası oldu. Hazineye ait olmayan orman alanlarında, orman çeperlerinde, köylerde rant başladı. Şehirleri, kıyıları zaten betonlaştırdık. Eskiden deniz kenarlarında kıyı kenar çizgisi vardı, artık kalmadığını görüyoruz” dedi.
ATSO Temmuz Ayı Olağan Meclis Toplantısı yapıldı. Meclis Başkanı Süleyman Özer’in başkanlığında ATSO Meclis Salonu’nda gerçekleşen toplantının açılışında bir konuşma yapar ATSO Yönetim Kurulu Başkanı Davut Çetin, Oda faaliyetlerinin yanı sıra, kent ve ülke gündemine yönelik değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmasının başında geçtiğimiz hafta yaşamını kaybeden ATSO Meclis Üyesi İlyas Kama’yı anan Davut Çetin, “Değerli arkadaşımız İlyas Kama’yı kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine ve hepinize başsağlığı dileklerimi sunuyorum. Hayat, iş, koşturma böyle bir anda bitiyor ve geriye sadece dostluklar ve hatıralar kalıyor. Yaşamın ve dostlukların değerini bilmeli ve geride güzel eserler ve hatıralar bırakmaya özen göstermeliyiz. Bu çatı altında birlikte yaptığımız şey de budur. Hayatımız Antalya ticareti içinde ve bu çatı altında geçti. Kimse buradan bir şahsi menfaat elde etme derdinde değil, hepimiz şehrimiz için, ticaret hayatı için iyi bir şeyler yapmaya gayret ediyoruz. İnandığımız değerleri savunmaya çalışıyoruz. 140 yaşındaki ATSO çınarı bu kardeşlik ruhuyla, sorumluluk duygusuyla, hepinizin destekleriyle güçlenerek büyüyor. İlyas arkadaşımızı bu duygularla bir kez daha anmış olalım. Kendisi kentimize, Odamıza, sektörüne değer katan bir arkadaşımızdı, mekanı cennet olsun” ifadesini kullandı.
MASKE ZORUNLULUĞU DEVAM ETMELİYDİ
Son günlerde covid-19 vakalarındaki artışa dikkat çeken Davut Çetin, “Hem çalışma arkadaşlarımızda hem de çevremizde çok artmaya başladı. Odada Maske zorunluluğu koymak zorunda kaldık. Esasen toplu taşımada, uçaklarda, hastanelerde bu kurallar devam ettirilmeliydi. Dünyada iklim değişikliği, kıtalar arasında aşırı hareketlilik, küresel işbirliği olmaması nedeniyle salgınlar artmaya başladı. Şimdi Covid bitmeden maymun çiçeği salgını başlıyor. Geçmişte bir kıtadaki virüs diğerine geçmezdi, şimdi virüsler gemilerle, uçaklarla dünyayı geziyorlar. Artık küresel salgınlarla birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz” dedi.
MANAVGAT YANGINININ YIL DÖNÜMÜ
Bundan bir yıl önce Meclis toplantısı sırasında Manavgat’ta yangın felaketinin yaşandığını anımsatan Davut Çetin şöyle konuştu; “On gün süren, 60 bin hektara yakın alanı, onbinlerce ağacı, sayısız canlıyı yok eden o kabusu unutmak mümkün değil, Allah herkesi bu tür felaketlerden korusun. Geçen yıl birçok arkadaşımız bizzat mücadeleye katıldı, destek oldu. Oda olarak hepimiz gayret sarf ettik. Bağış kampanyamıza Kocaeli Sanayi Odası, Kayseri Sanayi Odası, Eskişehir Ticaret Odası, İnegöl Ticaret Odası, Kumluca Odamız, Kumluca Borsamızdan destek aldık. Yangın mağdurlarının evlerinin bazıları bitiyor, eşya yardımlarımız yerlerine ulaştı, ulaşmaya devam ediyor. Kampanyaya destek veren Oda ve Borsalarımıza, özel destek veren üyelerimize, arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Bugünlerde yine orman yangını riski yüksek. İlimizden ve ülkemizin farklı yerlerinden yangın haberleri duyuyoruz, ilgili kurumlarımız, halkımız bunları söndürmek için canla başla mücadele ediyorlar.
Ormanları korumak sadece kurumların sorumluluğunda değildir, herkesin bu konuda daha duyarlı olması gerekiyor. Ne yazık ki halen orman kenarlarına atılmış cam şişelerini, bilinçsiz piknikçileri görmeye devam ediyoruz.
ORMAN YANGINI SUYLA SÖNER AMA RANT YANGIN SUYLA SÖNMEZ
Değişik bölgeleri dolaştığımızda Ülkemizde ormanların başındaki tek belanın yangın olmadığını görüyoruz. Ülkemizde ormanların başında bir de rant belası var. Orman yangınını herkes konuşuyor, ama rant yangınını kendimiz çıkardığımız halde konuşmuyoruz. İmar rantı şehirlerin belasıydı, şimdi kırsal kesimin belası oldu. Hazineye ait olmayan orman alanlarında, orman çeperlerinde, köylerde rant başladı. Şehirleri, kıyıları zaten betonlaştırdık. Eskiden deniz kenarlarında kıyı kenar çizgisi vardı, artık kalmadığını görüyoruz.
Şehirlerden ve kıyılardan sonra şimdi ormanları, köyleri, tarım arazilerini betonlaştırmaya geçtik. Ormanlar ve deniz kıyıları bütün milletin ve daha önemlisi gelecek nesillerin mirasıdır, parayla alınıp satılacak yerler değildir.
Ormanlık alanda tarım müştemilatı denilerek villa yapılıyor. Bağış yapan bir şekilde izin alıyor. Arsa ve arazi rantı bu kadar büyük olunca, yapanın yaptığı yanına kar kalınca, herkes yapmaya başladı. Son imar affının üzerinden çok zaman geçmedi, şimdi yeniden imar affı konuşulur oldu. Nasılsa af çıkar diye ruhsatsız yapılaşmalar artıyor.
Araziyi al, planı değiştir, izni al, parayı üçe dörde katla gibi bir ekonomi olamaz. Bu rantların çoğu kayıtdışıdır, vergilenmeyen, 84 milyon insanımızın hakkına girilerek kazanılan paradır. Buradan rüşvet ve yolsuzluk gibi hastalıklar da çıkmaktadır. Bu rant bitmeden sanayi, ticaret, tarım, turizm sağlıklı bir temele oturamaz. Bu mesele siyasi bir konu olmaktan çıkmış sosyal hastalık haline gelmiştir. Her ilde, her ilçede, her köyde bu hastalık maalesef var. Orman yangını suyla söner, ama bu yangın suyla sönmez.
Bu yangın ancak ahlak reformuyla, vergi reformuyla, şeffaflıkla, nereden buldun kanunu gibi düzenlemelerle çözülür.
Arazi, arsa ve imar rantı siyaset üzerinde de etkili olduğu için siyaset üstü bir yaklaşımla mücadeleden başka yol yoktur. Rant gibi konularda, akçeli işlerde bizden-bizden değil ayrımı yapılmamalıdır. Haksız kazanç, görevi suistimal, adam kayırma işleri artık her yerde bitmelidir. Hükümetimizden ve muhalefet partilerimizden beklentimiz, birlikte bu meselenin üzerine gitmeleridir.”
YÜKSEK ENFLASYON VE MALİYETLER CAN YAKMAYA DEVAM EDİYOR
Konuşmasında ekonomideki gelişmelere değinen Davut Çetin şunları kaydetti;
“Son günlerde ekonomide döviz sakin, turizm iyi, dolayısıyla idare ediyoruz gibi bir görüntü var, ama yüksek enflasyon ve maliyet meselesi canımızı yakmaya devam ediyor.
Enflasyonda bir kısır döngüye girdik. Geçen aylarda kur artışı-enflasyon artışı kısır döngüsü vardı. Şimdi fiyat artışı, ücretler artışı, tekrar fiyat artışı gibi bir başka döngüdeyiz.
Halen firmalar fiyat teklifi verirken enflasyon ve döviz artışı korkusuyla hareket ediyor. Fark konulmasa zarar ediliyor, fark konulsa fiyatlar şişmiş oluyor. Enflasyon kısır döngüsünün bir kaynağı da budur. Bunun çözümü ekonomi yönetiminin, merkez bankasının enflasyon ve döviz kuru konusunda gerçekçi hedefler belirlemesi ve güven vermesidir. Döviz rezervi nasıl idare edilecektir, sonbaharda doğal gaz ve petrol ödemeleri nasıl yapılacaktır, hangi durumda hangi adımlar atılacaktır, bilmeliyiz. Ekonomik reformlar siyasi takvime bağlı kalmamalı, belirsizliğe son verilmelidir.
VASIFLI ELEMANLARIN ÜCRET DÜZEYİ DİĞER MESLEKLERE GÖRE YETERSİZ
Komitelerimizden ücret artışlarıyla ilgili yakınmalar geliyor ve istihdam desteklerinin artırılması isteniyor. Et fiyatlarında artış %130, süt ürünlerinde artış %110. Ülkemizde açlık sorunu olmasa bile düşük gelir grubunda artık yetersiz beslenme sorunu var. Dolayısıyla ücret artışı zaruridir, fakat enflasyonun bu kadar yüksek olduğu bir durumda cirosu ve kazancı %300 artan da var, %50 artan da var. Bu nedenle bazı sektörlerde maliyetler ciddi sıkıntı yaratmaktadır.
Ayrıca son dönemde Türkiye’de ücret dengesi bozulmuştur. Ücret dediğimiz şey liyakat, eğitim, tecrübe, işin güçlüğü, piyasa arz ve talebi gibi faktörlere bağlıdır. Bu dengeye kamu kesimi de dikkat etmek zorundadır. Bunlar dikkate alınmadığı zaman hakkaniyet, adalet bozulur, iş ortamı sağlıklı olmaktan çıkar. Şu anda birçok sektörde yüksek vasıflı elemanların ücret düzeyi diğer mesleklere göre yetersiz kalmıştır.
18. grubumuz, yani sanayi işletmelerimiz üretimde çalışacak kişi bulunamadığını söylüyorlar. Bunun da bir sebebi ücretlerde dengesizliktir. Sanayide çalışmak kolay değil, ustalaşmak emek ister, zaman ister. Bir tarafta kolay işler varken gençler sanayiye neden gelsin? Tarım sektöründe zaten genç kalmadı, göçmenler çalışıyor. Aynısı sanayide olmamalıdır. Geçen yıldan bu yana bu konuda uyarı yapıyorum, ama toplum olarak ciddi konuları konuşmayı sevmiyoruz. Türkiye’de artık genç nüfus artmıyor, gençlerin önemli bir kısmı üniversitelerde memur yetiştiren bölümlerde okuyor.
3 MİLYON GENÇ EVDE OTURUYOR, TARIMDA VE SANAYİDE ÇALIŞACAK KİMSE YOK
Eğitim sistemimiz, üniversitelerimiz vasıflı eleman yetiştiremiyor. Ayrıca 3 milyon genç evde oturuyor, 1 milyon genç işsizimiz var” Diğer tarafta tarımda ve sanayide ise çalışacak kimse yok. İşletmeler çalışacak kimse bulamıyor, bulunan ise ihtiyacı karşılamıyor.
Artık eğitim ve ücret sistemini, ücretler üzerindeki vergileri sil baştan değiştirmemiz gerekiyor. Gençleri liseden itibaren çalışmaya yönlendirecek, motive edecek bir sistem kurmalıyız.
İşletmeler bu meseleyi kendi başlarına çözemez. Devletin bu konuya el atması üretimde çalışmayı daha fazla teşvik etmesi zorunludur.
Ücret veya işçilik maliyetlerinin artmasından şikayetçi diğer gruplarımız 16. ve 21. gruplarımızdır. Yani hem sanayi hem hizmet sektörü işçilik maliyetlerini karşılamakta zorlanıyor.
TURİZMDE SEZON ARALIK AYINA UZACAK
Antalya olarak turizmde temmuz ayında 2 milyon yabancı ziyaretçiyi geçiyoruz, 7 ayda 6,5 milyonu geçiyoruz. Aylık olarak geçen yıla göre %32 artış var, yıllık %110 gibi bir artış sağlamış durumdayız. Uzun dönemli olarak bakarsak 2019’a göre ise %20 gerideyiz, 2018 yılını halen yakalayamadık.
Fakat bu yıl, görüştüğüm turizmciler sezonun kasım ve aralık ayına uzayacağını düşünüyor. Rusya’dan uçak seferlerinin artmasıyla 2018’i geçmeyi hedefliyoruz.
SEKTÖREL SIKINTILAR
Turizm, tarım ve inşaat sektörü sayesinde istihdam artışında 2019 seviyesine ulaştık, oransal artışta büyük iller arasında birinci sıradayız. İstihdam miktarı artışında İstanbul’dan sonra ikinci iliz.
Şirket sayısı artışında oransal olarak Türkiye’de ilk sıradayız. Haziran ayında kurulan şirket sayımız İzmir’le aynı.
Konut satışı artışında da Haziran ayında büyük illere göre oldukça yüksek bir artış kaydettik. Konut satış sayımız İzmir’e yaklaşmış durumdadır. Bizim nüfusumuz 2,6 milyon, İzmir 4,5 milyon olduğu için bunu vurguluyorum.
Yabancılara konut satışında Haziran ayı yeni bir rekor ayı oldu, her üç konuttan birisi yabancılara satıldı. Biz konut satışında Antalya’ya bu ilgiden memnun oluyoruz, ama halkın geniş kesimi de fiyat ve kira artışları nedeniyle buna tepki gösteriyor.
Kira artışlarına sınır gelse de çalışanlar ve ev kiralayarak okuyan üniversite öğrencileri için barınma sorunu çok arttı. Buna da bir çözüm düşünülmesi gerekiyor.
Kredi artışımız Türkiye ortalamasına yakın, biraz önce krediyi hangi sektörlerin daha fazla aldığını gösterdim. Bunlar dışında vergi tahsilatı ve ticari faaliyette Türkiye ortalamasından iyiyiz. Yatırım teşviklerinde havalimanı ve turizm sayesinde artış yüksek görünüyor.
Olumsuz veriler arasında karşılıksız çek artışı var, bu biraz da enflasyona bağlı bir artış, toplama oran olarak yüksek değil.
Biraz önce mermer sektöründe ihracatın yavaşladığını söyledim, aynı şey başka sektörlerde de var, ayrıca özellikle tarım ihracatımızda yavaşlama da önemli. Bu yıl sera sezonunda sebze meyve fiyatları yüksek seyrettiği için idare edildi, fakat tarımda girdi fiyatları artışı %123’e çıktı. Son dönemde dünyada resesyon korkusuyla girdi fiyatlarında gerileme başladı, bu henüz bize tam olarak yansımadı. Eğer küresel girdi fiyatları düşmeye devam ederse bunun faydasını göreceğiz.
Bugünler turizm sayesinde sektörlerin nispeten iyi olduğu günlerdir. Asıl mesele sonbahar ve kış dönemindeki risklerdir. Döviz rezervi yetersiz olduğu için CDS risk primimiz 800’ün üzerinde.
Önümüzdeki dönemde petrol faturası, dış borç ödemeleri belirsizliği artırmaktadır. Bunu düşürmek, belirsizlikleri azaltmak gerekiyor, enflasyon, kredi, istihdam, kiralar, vergiler gibi birçok konu yeni adımlar bekliyor.
Bazen konuşsak da fayda etmiyor diye düşünen arkadaşlarımız var, oysa asıl sorun ilgili bütün kesimlerin konuşmamasıdır. Ekonomide önemli konular yerine popülist vaatler veya sosyal medya konuları öne geçiyor. Biz verilerle, raporlarla uyarmaya devam edeceğiz. Görevimiz sektörlerimizin sorunlarına tercüman olmanın yanında sektörlere ve ekonomi yönetimine yol göstermektir.
ÜLKEMİZ DIŞ POLİTİKA ALANINDA BAŞARILI ADIMLAR ATIYOR
Ülkemiz dış politika alanında başarılı adımlar atıyor. Rusya ve Ukrayna arasında kurulan denge bir başarıdır. Tahıl anlaşması gibi küresel çapta önemli bir operasyona imza atılmıştır. Dış politika alanında birçok konuda iktidar ve muhalefet yan yana gelebilmektedir. Aynı durumu ekonomide ve yapısal reformlarda da gerçekleştirmeliyiz. Ekonomik ve sosyal sorunlar bu noktadayken siyasi uzlaşma tek yoldur ve herkesin sorumluluğudur. Bunu kaç kez söyledim bilmiyorum, söylemeye de devam edeceğim.
RODİN SERGİSİ
Rodin sergimiz 2022 yılında Antalya için en önemli olaylardan birisi olmuştur. Dünyanın en büyük sanatçılarından birisi daha Antalya’dan geçmiş oldu. Ulusal basınımızda bu sergiyle ilgili çok haber ve makale yazıldı. Bazı liselerimiz özel ziyaretler düzenlediler. Serginin kent turizmine de katkısı olduğunu gördük. Bu serginin Antalya’dan sonra İstanbul’a gideceğine inanıyorum. Sergiye özellikle Antalya’da yaşayan yabancıların ilgi gösterdiğini söylemiştim. Keşke halkımız ve gençlerimiz de daha fazla yararlansaydı. Fakat kent kültürü konusunda daha çok yol kat etmemiz gerekiyor.
RANT PEŞİNDE KOŞAN KENT AĞALARI
Antalya da Türkiye gibi kırsal kültürden kent kültürüne geçemiyor. Bir şehri, şehir için çalışan eşraf ile elitler yaratır. Eşraf ve elit, kültür ve sanatı destekleyerek kent kültürünü geliştirir.
Kent rantı yüksek olunca kültür peşinde koşan eşraf değil, rant peşinde koşan kent ağaları ortaya çıkıyor. ATSO olarak en doğru projelerimizden birisi AKS projesidir. Bunun için bu projeyi başlatan ve destekleyen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum.
Bildiğiniz gibi, hem yerel basınımızı desteklemek hem de sergiye ilgiyi artırmak için yerel basın okurlarına ücretsiz sergi kampanyası yaptık. Böylece hem yerel basın okurluğuna hem sergiye dikkat çekmiş olduk.
ANTALYA LİSESİ’NİN YAŞATILMASI GEREKİR
Geçen ay Antalya Lisesi’nin korunması gerektiğini söylemiştim. Bir okulu bulunduğu yerde yaşatmak gerekir, çünkü bu manevi bir değerdir. Konu halen gündemde ve çevremizden devamlı talepler geliyor. Bu konularda toplumun hassasiyetine önem verilmelidir. Devletin yeni bir binaya ihtiyacı varsa yer alır, yapar. Kaleiçi’nde yıkılmış, yıkılmakta olan binalar var, tarihi bir mekanın restorasyonu yapılsa hem ihtiyaç görülür hem de şehir kazanır.
Antalya’ya her alanda en iyi olmak yakışır. Biz bir ülke büyüklüğünde turizme, bir ülke büyüklüğünde tarıma sahibiz. Bu büyüklüğü hem sayı hem kalite olarak eğitim, kültür, sağlık, teknoloji, mimari, estetik gibi alanlara da yansıtmalıyız.
Bunun için ayrışmalara, rant kavgasına izin vermemeliyiz. Antalya’nın öz gelirlerini artırmalıyız. Antalya’nın yerel yönetimleri, odaları, sivil toplum örgütleri daha güçlü olmalıdır. Son yıllarda siyasi ayrışmalar, pandemi gibi sıkıntılar bu konuların konuşulmasını bile engellemiştir. Artık ülke ve şehir olarak silkinme zamanıdır.
30 AĞUSTOS’UN 100.YILI
Gelecek ay 30 Ağustos’ta Büyük Zafer’in 100. Yılı kutlanacaktır. 100 yıl önceki Büyük Zafer bugün halen bize milli ve manevi bir güç vermektedir. Yıllardır ekonomik krizler, terör olayları, siyasi sorunlar yaşayan bir toplum olmamıza rağmen büyük Atatürk’ün bize verdiği gurur ve güven sayesinde hiçbir zaman ümitsiz olmuyoruz. Bu öyle bir gurur ki en zor zamanımızda geleceğe güçlü, güvenli ve ümitli bakmamızı sağlıyor. Bu büyük mirasa hep birlikte sahip çıkıyoruz.”