Eğirdir ve çevresinin Arzava Krallığı M.Ö. 2000-1200 döneminden beri meskûn olduğu buluntulardan ve kayıtlardan anlaşılmaktadır. Eğirdir Gölü güney ucu merkez olmak üzere Burdur Gölüne kadar olan bölgeye İlkçağda Askania adı verildiği sanılmaktadır. Eğirdir Gölünün güney ucu kıyıları bölgedeki ilk kentçiklerden birinin ya da birkaçının yeriydi.
Bu yöreye Luwi uygarlığı çağında Askawana yani Ada Ülkesi adı verilmiştir. Yöre, Arzava Krallığından sonra M. Ö. 1200 yıllarında Friglerin egemenliğine girdi. Daha sonra M. Ö. 687-547 yılları arasında Lidyalılar tarafından işgal edildi. Eğirdir kentinin Lidya’nın son hükümdarı Kroisos M.Ö.560-547 tarafından kurulduğu ve ilk adının da Krozos olduğu sanılmaktadır. Şehrin iç kalesi de Lidyalılar tarafından inşa edilmiştir.
2000 YILLIK YEŞİLADA
Eğirdir’in gözde yerlerinden Nis Adası dediğimiz Yeşil Ada 2000 yıllık bir yaşa sahiptir. Nerdeyse İsa’nın doğumu ile aynıdır. Yeşil Ada, Hristiyanlara göre, Hristiyanlığın ilk yayılmaya başladığı yerlerden biri. İsa’nın 12 havarisinden biri olan St. Paul yayma işini yapmıştır. Bir bakıma Hristiyanlığın beşiği Yeşil Ada; daha sonra Yalvaç. Yeşil Ada özellikle rahibelerin barındığı yerdir. Altı yaşından büyük erkek çocukların Yeşil Ada’ya, kadın rahibelerden dolayı, gelmeleri yasaklanmış. Rahibeler, adanın karşısında bulunan Karabağlara gider ve oradaki bağlardan elde edilen üzümlerle şarap üretirlermiş. Bu yüzden bu kısma rahibelerden dolayı “ Karıbağları” denmiş. İsim zaman içinde “Karabağları” haline dönmüş. Tıpkı Konya Bucağı’nın “Konnebucağı” olduğu gibi.
Hristiyanlar ile Müslümanlar adada uyum içinde yaşamışlar. 1402 yılına gelindiğinde Timur Han burayı zapt etmiş. Ancak adada cami yokken birkaç tane kilise varmış. Kız kilisesi de denilen bu kiliselerden birini Müslümanlar cami yapmak istemişler. Bu istekleri Osmanlı tarihinde Genç Osman lakaplı İkinci Osman (2602-1622) zamanında gerçekleşmiş. Yeşil Adalı Müslümanların yazdıkları mektup Genç Osman’ın eline geçmiş ve kız kiliselerinden birinin, tamir ve camiye dönüştürme masraflarının adalı Müslümanlarca karşılanması şartıyla, cami yapılmasına izin vermiş. Padişah Genç Osman’ın Eğirdir ilgilisine gönderdiği mektup, Kültür ve Turizm Bakanlığı Bilgi Sistem Dairesi Başkanlığı’nda: “Sidde-i Saadetime(Şanlı padişah makamıma) mektuplar gönderip Eğirdir kasabası ceziresinde (kayıtlı) Nis Adası’nda 18 bab kınısa( yüksek ibadet kapısı) olup kenaıs mezkurelerden(adı geçen kiliselerden) kız kilisesi demekle maruf kinisa, camii olmakla münasip(uygun) ve haraba müşerref olan(harap olmuş) yerlerin(yerlerini) tamir edüp Camii Şerif olmasın(olmasını) rica ettikleri (ettiklerini) bildirüp izn-i humayini erzan kılınmıştır (makamımızdan izin istenmiştir).”
1950 ÖNCESİ EĞİRDİR VE EKONOMİSİ
Eğirdir, Sivri Tepe’nin eteğine kurulmuş bir kıyı kentidir. Önünde, her zaman yedi rengini koruyan ve son zamanlarda hayli sorunlarla karşılaşan deniz gibi mavi göl; arkasında ise tarihte İpek Yol’a ve Prostanna adı ile anılan bir yerleşim birimine ev sahipliği yapmış, aşağıdan bakınca göğü delen yükselişiyle Sivri Tepe. Eğirdir’de 1950’de ne Bağlar ne Yazla semti var. Hükümet binası şimdiki Kemik Hastanesinin bulunduğu yerden Yazla bölgesine taşındı. İşte o zaman Yazla Mahallesi, Dağ-Komando okulu desteğini de alarak; Bağlar bölgesi ise 1950 yılında bataklık ve sivrisinek yatağı durumunda iken 10.6.1954 tarihinde encümen kararı ile Bağlar Mahallesinin kurulması kararı sonucu Bağlar Mahallesi oluşmaya başladı. Yenimahalle ise 4 Mayıs 1959 tarihinde Eğirdir’i yasa boğan ve bir türlü önlenemeyen Cami Mahallesinin yanması sonucu alınan bir kararla 1960 yılı sonunda yapılarak Cami Mahallesi’nde evleri yananlara verilen evlerdir. Bu anlamda 1950’lerde Eğirdir, Baba Sultan Türbesinin oradan başlayıp Demirciler Mahallesi’nde son bulan bir yerleşim alanına sahip küçük ama şirin bir beldedir. Böylesi küçük bir yerin nüfusu da yerleşim alanına paralel olarak azdır. 1950-60’larda Eğirdir bir kapalı kutudur. Kendisi üretip kendisi tüketen bir toplumdur. En büyük yiyeceği kavinne denilen ve gölde bol miktarda bulunan küçük ama lezzetli bir balık çeşididir. Tarım ürünlerini de kendine göre yetiştirip tüketen bu küçük toplumun ürettiği üzümler son derece kaliteli üzümlerdir. Bağcılık gelişmiş en önemli yanıdır. Bağlardan elde edilen üzümlerin yaşının yanında üretilen yan ürünleri olan pekmez, pestil, cevizli lokum kış mevsiminde ocak başında yenen en önemli besin kaynağıdır. O tarihlerde Eğirdir’de 36 çeşit üzüm üretilmektedir. Dimrit, Burdur dimriti, rezaki, aküzüm, isi büzgülesi, germe, karaca dimrit, asma büzgülesi, kadın parmak, çekirdeksiz aküzüm, tavşan böreği gibi üzümler vardı. O yıllarda Eğirdir’in en büyük geliri el halı dokumacılığıdır. El dokumacılığı çok uğraş isteyen bir el emeğidir. Bayanlara dönük çalışma olan bu emek, ayda bir veya iki tane çıkan halı ile eve gelir getiren bir üründür. Adını andığımız yıllarda Eğirdir’de her evden kirkit sesi gelirdi. Bu kirkit seslerinin sabaha kadar devam ettiği evlerin sayısı hiç de az değildir. Bitirilen halılar arabaların yorgun sırtına vurulur ve mallar doğruca Isparta’ya halı pazarına götürülürdü. Satılan halıların parası ile bir sonraki halının ipliği alınır ve yine yorgun arabaların sırtlarına iplikler yüklenir ve Eğirdir evlerinde yeniden kirkit sesleri duyulmaya başlardı. Gecenin karanlığını yırtan bu sesler güneşin doğmasına kadar devam eder giderdi. Satıştan geriye ne kalırsa ev onunla geçinmeye çalışırdı. İlçenin kıyıya yerleşmesinden doğan dağlık alandan dolayı Eğirdir halkı dar alana sıkışmış kalmış bir haldeydi.
BAĞLARIN KURULUŞU
Eğirdir her yönü ile ilginç bir belde. Yedi ana rengini her zaman cömertçe sunan ve denizden bir farkı olmayan göl, Eğirdir’in yaşam kaynağı. Neolitik çağdan beri var olan bu şirin beldenin yaşı 8000(sekiz bin)’dir. Tarih irdelenince Eğirdir-Beyşehir- Akşehir üçgeninin geniş bir iç deniz niteliğinde olduğu görülecektir. 1304 yılında Fas’ın Tanca kentinde doğan ünlü seyyah İbn-i Batuta, Eğirdir için çarpıcı bir betimlemede(tasvir) bulunur. Onun bu betimlemesinden yukarıdaki üçgenin bir iç deniz olduğunu anlamak hiç de zor değildir. “Eğirdir, kalabalık, pek bakımlı çarşıları olan, çevresi bağ, bahçe ve bostanlarla donatılmış büyük bir şehirdir. Yanı başında tatlı sulu bir göl bulunmakta ve bu gölde dolaşan gemilerle iki günde Akşehir, Beyşehir’le öteki köy ve kasabalara gitmek mümkün olmaktadır.”
Eğirdir bir iç deniz kıyı kentidir. Dolayısıyla Boğazova 700 yıl önce sular altındadır. Eğirdir Kalesinin duvarlarına bakılırsa su seviye izlerini 6-7 metre yükseklikte görebilirsiniz. Bu da gösterir ki Eğirdir 700 yıl önce bir iç deniz durumundadır. Bunu Eğirdir kentinin yerleşim biçiminden de anlamak olasıdır. Çünkü en eski Eğirdir’in Sivri’nin eteklerine kurulduğunu görebiliriz. Isparta ili sınırlarında yer alan Eğirdir, her mevsim ve günün her saatinde renk değiştiren Eğirdir Gölü, tapusu Eğirdir halkı tarafından Atatürk'e verilen Can Adası, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Dağ Komando Okulu, ender rastlanan Kasnak Meşesi ve Sığla Ormanları, Türkiye'nin en önde gelen Kemik Hastalıkları Hastanesi, elması ve sadece Eğirdir'de görülen Apollon Kelebeği ile tarih ve doğa zengini bir ilçedir.
GENEL ÖZELLİKLERİMİZ
Nüfusu 20 bin dolayında Eğirdir bağlı olduğu il olan Isparta'ya 34 km uzaklıktadır. Süleyman Demirel Üniversitesi'ne bağlı Su Ürünleri Fakültesi ve Eğirdir Meslek Yüksek Okulu burada bulunmaktadır.
Yerli halk arasında adı "Sivri Dağ" olarak geçen dağı, Türkiye'nin en büyük 2. (ikinci) tatlı su gölü olan Eğirdir Gölü ve iki yarım adası (Can Ada ve Yeşil Ada) önemli doğal güzellikleridir.
İlçe merkezinde yer alan, Lidyalılar döneminden kalan "Eğirdir Kalesi" ve Hamitoğulları Beyliği'nden kalan "Dündar Bey Taş Medresesi" önemli tarihi yapılarıdır. Ayrıca "Poyraz Mahallesi" ve civarında yer alan çoğunda hâlâ ikamet edilen taş ve ahşap yapılı evleri ilçenin tarihi ve mimari özelliği yansıtmaktadır.
Adalarının yer aldığı bölüm yerli halk tarafından "Nis" adıyla anılmaktadır. "Can Ada" (Küçük Ada) ve Yeşil Ada (Büyük Ada) ; Eğirdir Gölü üzerinde yer alan, doğal oluşumlu, yan yana iki adadır. Adalar, merkez karaya yakın olması dolayısıyla doldurma yol ile hem birbirine hem de merkez karaya bağlanmıştır. Böylece her iki ada da yarım ada özelliği kazanmıştır. Yeşil Ada ya da diğer adıyla Büyük Ada üzerinde restore edilmiş ancak kullanılmayan tarihi bir Rum kilisesi yer almaktadır. Ayrıca bu ada deniz mahsulleri restoranları ve konaklama tesisleri açısından oldukça gelişmiştir.
Eğirdir'in yerli halk arasında "Bağlar" olarak anılan bölgesinde tarım önemli yer tutmaktadır. Başlıca üretilen tarım ürünleri şunlardır: Elma, üzüm, ayva, muşmula ve az da olsa ceviz. Ancak en önemli bölgesel çaptaki tarımsal üretimi elmadır. Elması ile meşhurdur. Birçok çeşit elma üretimi yapılmaktadır. Fujı, Golden, Starking, Gala, Topaz, Pink Lady, Braeburn ve Grany Smith bunlardan bazılarıdır. Elmaları renk açısından genelde sarı, yeşil, pembe ve kırmızı renkte olmaktadır. Ayrıca tat ve şeker miktarı bakımından çoklu seçeneğe sahiptir. Örnek: Mayhoş, tatlı, ekşi.
En çok Akdeniz Bölgesi'nde beslenen keçi olan Kıl Keçisi; Eğirdir'in başlıca küçükbaş hayvancılığını oluşturur. Hayvancılık yaygın olmamakla birlikte dağlık kesimlerde rastlanmaktadır. Eğirdir'de balıkçılık faaliyeti önemlidir. Kılçıksız göl levreği, siraz, eğrez ve kerevit avı önemli balıkçılık faaliyetleridir. Eğirdir Gölü 1980 öncesinde 10 çesitten fazla balık türü (bazıları endemik tür) barındırırken göl ekolojisine yanlış beşeri müdahaleler ve bazı balık hastalıkları yüzünden günümüzde bu sayı giderek azalmaktadır. Ayrıca ihracatta önemli bir ekonomik değere sahip olan kerevitten (su istakozu) 2005-2013 yılları arası popülasyonu önemli ölçüde azaldığı için faydalanılamamıştırİlçe, turizm açısından oldukça zengin bir içeriğe sahiptir. Özellikle Altınkum Mahallesinde yaz turizmi önemli yer tutar. Burada yer alan plajı; gölde yüzme aktivitesi ve kamping imkânı vermektedir. "Altınkum Plajı" orta ölçekte yerli ve yabacı turist misafir etmektedir. Bu çok amaçlı plaj içerisinde yer alan bungalovlarda veya bireysel çadır kurma imkânıyla konaklama yapılabilmektedir. Bunların dışında plaja yakın oteller ve pansiyonlar da yer almaktadır. Yaz turizminin yanında kültür, tarih ve doğa turizmi potansiyelleri fazladır.