İSTANBUL (AA)- YUNUS TÜRK- Albaraka Türk Genel Müdürü Melikşah Utku, yıl sonuna baktığımızda baz senaryoda TCMB’nin 500-600 baz puanlık bir indirim alanı olduğunu, enflasyondaki düşüş trendinin ve risk göstergelerindeki iyileşmenin hızlanmasının önümüzdeki dönemde bize daha fazla alan sağlayabileceğini belirtti.
AA muhabirine değerlendirmede bulunan Utku, bankacılık sektörü açısından yılın ilk 6 ayında 2018 yılının etkilerinin hissedilmeye devam ettiğini, borçlanma maliyetlerinin yüksek olduğu bir ortamda şirketlerin borçlanmayı daha az tercih ettiğini, bankaların bu ortamda likiditeyi reel sektör yerine artan kamu finansmanı getirilerine yönelttiğini belirtti.
Bu yılın ilk yarısında kur ve faiz şoklarına ek olarak siyasi belirsizliklerin yoğun, uluslararası gerginliklerin yüksek olduğu ilk yarıda bankacılık sektörünün güçlü bir duruş sergilediğini ifade eden Utku, karlılık oranı ve takip oranları gibi bazı kalemlerde belli oranda bir bozulma görülse de yaşanan şoklara nispeten bunların oldukça sınırlı olduğunu, sektörün bu şoklara karşı güçlü bir duruş sergilediğine dikkati çekti.
Utku, bankacılık sektörünün özellikle 3’üncü çeyrek sonrasında bir büyüme atağına geçeceğine, şirketlerin de kur ve enflasyondaki dengelenme ile birlikte önlerini daha rahat görebileceğine işaret ederek, öngörülebilirliğin artması ile yatırım ve istihdamın artacağını, böylece sadece bankacılık sektörünün ve şirketlerin değil ülke ekonomisinin de topyekûn daha iyiye gideceğini belirtti.
Mevcut zorlu süreçte bankaların yüksek faiz, yüksek kur ve yüksek enflasyon kıskacında faaliyetlerini başarılı bir şekilde sürdürdüğünü aktaran Utku, “Stres senaryolarının gerçeğe dönüştüğü bu ortamda bankalarımız her ne kadar güçlü bir duruş sergilemiş olsa da bu sürecin belli kalemlerde bozulmalara sebep olduğunu da ifade etmek gerekir. BDDK’nin mayıs verilerine göre bankacılık sektörü varlıklarının bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 17 büyüdüğünü görmekteyiz. Toplanan mevduatlarda büyüme biraz daha fazla gerçekleşerek yüzde 20 seviyesinde fakat kullandırılan krediler bağlamında baktığımızda yıllık büyümenin yalnızca yüzde 9 olduğunu görmekteyiz.” diye konuştu.
Utku, düşük kredi büyümesinin firmalarda üretim ve yatırım potansiyelin altında bir artış gösterdiğine işaret ederken ve kredilerin mevduata oranının 2018'in mayıs ayında yüzde 127 iken bu sene mayıs ayında yüzde 118’e düşmekte olduğunu hatırlattı ve mevduatın krediye daha az dönüştüğünü gösteren bu rakamların karlılık oranların da düşmüş olduğunu gösterdiğini söyledi.
- NPL oranları ilk 5 ayda yüzde 4,2’ye yükseldi
Bankaların kredi kullandırımı vasıtasıyla karlılık oluşturdukları için kredi artışının sınırlı kalmasının karlılıkları da düşürmüş olduğunu dile getiren Utku, 2018 yılının mayıs ayı itibarıyla net kârın öz kaynaklara oranının 6,5 iken bu yılın mayıs ayı sonunda 4,7’ye düştüğünü ve geçen senenin ilk 5 ayında net karın da 24 milyar TL iken bu yılın ilk 5 ayında 20 milyar TL olduğunu aktardı.
Utku, geçen yılın ilk 5 ayında NPL oranının yüzde 2,8 iken bu yılın aynı döneminde 4,2’ye yükseldiğini kaydederek, ekonomik olarak çeşitli çalkantılar yaşadığımız son dönemlerde bilanço ve gelir tablosu kalemlerinde bu şekilde bozulmalar yaşanmış olmamızın doğal olduğunu ve tecrübeli kurumsal yapıları, etkili denetim mekanizmaları, sağlam sermaye tabanları ve güçlü uluslararası bağlantıları ile bankaların ekonomiye sundukları katkıyı artıracaklarını, bünyelerini sağlamlaştıracaklarını belirtti.
Ekonomide yaşanan dalgalanmanın bankalar için önemli bir stres testi olduğu gibi şirketler açısından da zorlu bir süreç barındırdığını ifade eden Utku, “Bankalarımız bu süreci başarıyla atlatmışlarsa da bunu tüm şirketler için söylemek mümkün değil. Borçlarını ödeyemez konuma gelen firmaların takibe düşmesi ile artan NPL oranı bankalar açısından zorlayıcı fakat bunun yönetilemez bir seviyede olduğunu düşünmüyorum.Yüzde 4 seviyesinde olan takipteki alacaklar bankalar için başa çıkılamayacak rakamların çok altında. Bununla birlikte sektörün güçlü kalabilmesi açısından sermaye takviyesi özellikle böylesi bir dönemde kritik önemde. Bankacılık sektörü risklere hazır olabilmeyi ve zorlu şartlarda ayakta kalabilmeyi gerektirir. Çünkü diğer tüm şirketler ve hatta devlet organları bankaların işlerliğine ihtiyaç duyar. Sermaye akışları ve ödemeler bankalar vasıtasıyla sağlandığı gibi birikimler ve yatırımlar da bankalarda tutulmaktadır. Ayrıca reel sektörün içine düştüğü güçlüklerde de yine başvuracağı adres bankalar olmaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.
- Merkez Bankaları para politikalarında sıkılaşma eğilimini belirginleştiriyor
Utku, sermaye yeterlilik rasyosu (SYR) için Basel kriterlerinin belirlendiğini ve ilgili kriterlere göre bu rasyonun yüzde 8’in altında olmaması gerektiğine değinerek, BDDK’nin ülkemizde SYR rasyosu için eşiği yüzde 12 olarak takip ettiğini, dolayısıyla yüzde 4’e kadar bir ihtiyati alan bırakıldığını belirtti.
Bankacılık sektörünün SYR’sinin 2018 yıl sonu itibarıyla yüzde 17’nin üzerinde olduğunu anımsatan Utku, “Tahsil batık olarak nitelendirdiğimiz alacakların büyük bir kısmı için karşılık ayrılmış durumda. Güçlü SYR ve güçlü karşılık oranı mevcut dolayısıyla bankacılık sektörümüzün dayanıklılığının yüksek olduğunu söyleyebiliriz. Gayrimenkul ve enerji sektörlerinde firmalarımızın nakit akışı problemleri yaşadığını biliyoruz. Esasında bu durum bankacılık sektöründen ziyade gayrimenkul tarafında görülen talep azalışı ve gerek finansman gerekse girdi maliyetlerinde yaşanan artıştan kaynaklanmakta. Enerji alanında görülen aksaklıkların fizibilite çalışmalarıyla gerçekleşmelerin farklılaşmasından kaynaklanmakta. Hem enerji hem de gayrimenkul tarafında zamanla iyileşmelerin görüleceğine inanıyorum. Nitekim enflasyonun düşmesi ile finansman maliyetlerinin aşağı gelmesi gayrimenkul satışlarına ivme katacaktır.” ifadelerini kullandı.
2017 ve 2018'in ilk yarısında küresel ekonomide güçlü bir büyümenin gerçekleştiğini, ekonomik büyümedeki olumlu görünümün başta FED olmak üzere Merkez Bankaları’nın para politikalarında sıkılaşma eğiliminin belirginleşmesine yol açtığını hatırlatan Utku, sözlerine şöyle devam etti:
“Ancak enflasyonun beklenilen seviyelere ulaşmaması, getiri eğrilerindeki yataylaşma para politikalarında yeni soru işaretlerini de beraberinde getirdi. Ticaret savaşlarının etkisiyle küresel ekonomik aktörlerdeki yavaşlama emareleri bizleri parasal manada yeniden bir gevşeme döngüsünün içine soktu. Geçtiğimiz yılın başında bu yıl için 3 faiz artırımı fiyatlanırken, halihazırda piyasalar 2019 yılında 3 faiz indirimi olabileceğini fiyatlıyor. Üzerine çok konuşulan bilanço küçültmesini ise bu yıl itibarıyla sonlandıracaklarını açıkladılar. Başta Avrupa olmak üzere diğer büyük Merkez Bankaları’ndan da yakın gelecekte bir sıkılaşma hamlesi beklenmiyor.
Gevşeme dönemine girilmesiyle birlikte küresel anlamda likiditenin kademeli açılmasını bekliyoruz. Küresel aktörlerin gevşeme patikalarına girdiği dönemlerde bu durumdan en çok faydalanan ülke grubu görece yüksek getiri sahibi gelişmekte olan ülkeler oluyor. Biz de ülke olarak bu grubun bir parçası olduğumuz için de likiditeyi çekme noktasında ciddi aday konumundayız. Bu beklentinin realize olabilmesi için, risk göstergelerimizi aşağı çekip, siyasal ve finansal istikrarı güçlendirerek sürdürmemiz gerekiyor. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda yurt içine para girişleri hızlanacaktır. Bunun yanında enflasyon göstergelerindeki iyileşmenin de katkısıyla sektördeki maliyetler de aşağı inecek, buna paralel şekilde kredi kanallarındaki açılma hızlanacaktır.”
- "Kredi ve fon tarafında maliyetler, TCMB’nin duruşuyla aşağı inecek"
Utku, piyasada maliyetler belirlenirken kabaca enflasyon beklentileri ve risk primlerinin baz olarak alındığını, geçen dönemde yurt içinde hem kredi hem de fon tarafında maliyetlerin yükselmesinin temelinde de bunun yer aldığını belirterek, şu anda enflasyonun ciddi bir düşüş patikasına girdiğini ve sonbahar aylarında baz etkisinin de katkısıyla tek haneleri görmemizin oldukça imkân dahilinde olduğunu söyledi.
Risk priminde yükselişe sebep olan jeopolitik gelişmelerin etkisinin kademeli olarak azalabileceğine işaret eden Utku, S-400 konusunun hafif bir şekilde atlatılmasının maliyet noktasında ciddi avantaj sağlayacağını, bu yılın sonuna kadar hem kredi hem de fon tarafında maliyetlerin TCMB’nin de duruşuyla paralel şekilde önemli derecede aşağı gelebileceğini öne sürdü.
Para politikasının belirlenmesi noktasında baz alınacak olanın enflasyon ve reel getiri olduğunu belirten Utku, sözlerini şöyle tamamladı:
“Merkez Bankası’nın belirlediği oranlar önümüzdeki dönemin fiyatlamasını yansıtıyor. Açıklanan enflasyon verileri ise geçmiş dönemin gerçekleşmelerini bize gösteriyor. Bu bağlamda TCMB’nin para politikası belirlenirken gelecek 12 aya dair enflasyon beklentilerinin temel alınması hem daha sağlıklı olabilir hem de TCMB’ye daha çok manevra imkanı sağlayabilir. Ancak bu noktada dikkatli ve planlı hareket edilmesi gerektiğini unutmamamız gerekiyor. Maalesef ekonomimizin döviz kuruna duyarlılığı ve enflasyon üzerindeki kur geçişkenliği görece yüksek seviyede. Gelecek dönemdeki enflasyon beklentilerini temel alarak faiz koridorunda hızlı değişikliğe gitmek, döviz kurları üzerinden enflasyon beklentilerinde bozulmaya sebebiyet verebilir. Bu noktada kademeli bir planlama yapılmasında fayda görüyorum.
Bununla birlikte yeni başkan açıklamasında makul reel getiri vurgusu yaptı ki küresel likiditenin yeniden bollaşmasının beklendiği bir dönemde sermaye akışı açısından cazip bir konumda olabilmek ülkemiz açısından önemli. TCMB’nin belirli bir manevra alanına sahip olduğunu düşünüyorum. Yıl sonuna baktığımızda ise baz senaryoda TCMB’nin 500-600 baz puanlık bir indirim alanı olduğunu söyleyebiliriz. Enflasyondaki düşüş trendinin ve risk göstergelerimizdeki iyileşmenin hızlanması önümüzdeki dönemde bize daha fazla alan sağlayabilir.”