-İstanbul Üniversitesi İstanbul tıp fakültesi iç hastalıkları AB, Romatoloji Bd Öğr.üyesi Prof. Dr. Ahmet Gül:
-“Ailesel Akdeniz Ateşi Türkiye, Orta Doğu, Kuzey Afrika, özellikle Yahudi, Ermeni, Araplarda sık görülüyor”
-Kongre Başkanı, Hacettepe Üni. Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ab. Romatoloji Bd. Öğr. Üyesi Prof. Dr. Sedat Kiraz:
- Gut hastalığı ve ürik asit yüksekliğinde artış yaşanıyor, bununda en önemli nedenleri obezitenin artması, beslenme şekli, ortalama yaşam süresinin uzaması, aşırı alkol alımı”
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB İmmünoloji-Romatoloji BD Öğr.Üyesi Prof. Dr. Nurullah Akkoç, Türkiye’de bel ağrısı görülme sıklığının yüzde 80 olduğunu belirterek,“ Bir kişinin yakınında sanatçı Suna Pekuysal hastalığı diye bilinen hastalık(ankilozan spondilit) yoksa, bel ağrısı olduğu zaman romatoloğa gitmek aklına gelmiyor” dedi.
Türkiye Romatoloji Derneği tarafından düzenlenen XVI. Ulusal Romatoloji Kongresi, Antalya Belek’te devam ediyor.
Kongre kapsamından düzenlenen basın toplantısında konuşan Kongre Başkanı Prof. Dr. Sedat Kiraz, saygın bilim insanlarının katıldığı kongrede, romatoid artrit, Behçet hastalığı, ailevi Akdeniz ateşi, Gut, çocukluk çağında başlayan romatizmal hastalıklar, romatolojik hastalıklarda genetik modelleme, skleroderma” gibi öne çıkan konularda görüş alışverişinde bulunulduğunu söyledi.
178 konuşmacı, 790’ı aşkın katılımcı ile kongrenin gerçekleştirildiğini kaydeden Prof. Dr. Kiraz, kongre kapsamında 4 kurs, 23 bilimsel oturum, 10 uydu sempozyumu, 8 uzmanına danış oturumu, 5 sözlü bildiri oturumu ve 6 poster turu oturumunun yanı sıra 33 hemşirelik oturumu, 4 hemşirelik uzmanına danış oturumu ve 2 hemşirelik pratik uygulama oturumu yer aldığını söyledi.
AİLESEL AKDENİZ ATEŞİ
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB, Romatoloji BD Öğr.Üyesi Prof. Dr. Ahmet Gül, adı romatizma olarak anılan yaklaşık 200 kadar hastalığın olduğunu belirterek, bu hastalıkların bazılarının Türkiye’de oldukça sık görüldüğünü aktardı.
Ailesel Akdeniz Ateşi’nin (AAA) çekinik olarak geçen ırsi bir hastalık olduğunun altını çizen Prof.Dr. Ahmet Gül, “Türkiye’de hastalığa neden olan mutasyonların taşıyıcılığı yüzde 10 ile 20 arasındadır. Oldukça yüksek bir oran. Hastalık çekinik geçiyor. Hasta olmak için hem anneden hem babadan mutasyonların geçmesi gerekiyor. Bu kadar çok taşıyıcı olmasına rağmen görülen hasta sayısı ortalama Türkiye için bin 1 seviyelerindedir. Türkiye içinde daha çok hastalığın görüldüğü alanlarda var. Özellikle Türkiye’nin kuzeyi. İsminin tam aksine AAA’nın sık görüldüğü bölgeler. AAA denildiği zaman Akdeniz’in doğusundaki ülkeler, bunun içine Türkiye, Orta Doğu, Kuzey Afrika, özellikle Yahudi, Ermeni, Arap’larda sık görülüyor” dedi.
“TANI GECİKMESİ VAR”
Hastalığın belirtileri hakkında paylaşımlarda bulunan Prof. Dr Ahmet Gül, “ Çocukluk dönemimde başlayan ve yaklaşık 1-3 gün süren, vücudun belirli yerlerinde oluşan iltihap ve ateşle seyreden ataklara neden olur. Bu ateşli ataklar değişen sıklıkta tekrarlar. Vücutta kendiliğinden tekrarlayan ataklar tedavi edilmediğinde amiloidoz denen ve çözünmeyen bir proteinin birikmesi sonucu böbrekler başta olmak üzere, çok sayıda organda yetersizliğe neden olabilen bir hastalığın gelişme olasılığı artmaktadır. Hastalığın bilinirliğinin artmasına ve genetik tanı olasılıklarının geliştirilmesine karşın, ülkemizde oldukça sık görülen ve oldukça önemli klinik sonuçlara yol açan bu hastalığın tanısında hala hatırı sayılır (7-10 yıl) bir gecikme ve tedavi kararı ile ilgili olarak önemli sorunlar gözlenmektedir” diye konuştu.
“ORGAN YETMEZLİKLERİNE NEDEN OLUR”
“Hastalık yüzde 85 hastada 20 yaş öncesi başlar” diyen Prof. Dr. Ahmet Gül, “ Daha ileri yaşlarda, özellikle 40 yaş sonrası başlaması çok çok nadirdir. Atak sırasında yapılan kan incelemelerinde iltihap testlerinde yükselmeler tanıya yardımcı olur. Ataklar genellikle 12-72 saat sürer. Artrit atakları ise biraz daha uzun olabilir ve sonlanması 1 hafta-10 günü bulabilir. Aşırı fiziksel aktivite, emosyonel stres, adet dönemleri atağı tetikleyebilir. Ataklar şiddetli belirtilere neden olsa da kendiliğinden sonlanır. Hastalık tanısı geç konulan ya da tanı konulduğu halde düzenli ve etkin tedavi edilmeyen hastalarda korkulan komplikasyon artmış sekonder amiloidoz riskidir. Bu hastalarda amiloid proteininin böbrekler, karaciğer, damarlar, bağırsaklar, kalp vb. organlarda birikmesi, bu organların normal işlevlerinin bozulmasına sebep olur. En sık olarak gözlenen sonuç böbrek yetersizliğidir. Önce idrarla protein kaçağı, ardından diyaliz ihtiyacı ortaya çıkar” ifadelerine yer verdi.
“TEDAVİDE KOLŞİSİN BİTKİSEL İLACI”
Hastalığın tedavisinde güz çiğdeminden elde edilen kolşisin adı verilen bitkisel bir ilacın kullanıldığını kaydeden Prof.Dr. Gül, “Kolşisin ilacı yeterli dozda ve düzenli kullanılırsa hem atakların tekrarlamasını, hem de amiloidoz gelişmesini önler. Kolşisin tedavisi ile hastaların yüzde 65 kadarında belirtilen tama yakın, yüzde 30 kadarında ise kısmen kontrol altına alınabilmektedir. Hastaların %5 kadarında ise kolşisine yanıt alınamamaktadır. Kolşisin tedavisi ömür boyu sürdürülmelidir. İlaç gebelik ve süt verme dönemlerinde de güvenli kabul edilmektedir. Kolşisin tedavisine yanıt alınamayan hastalarda, iltihaba neden olan asıl etken olan IL-1 sitokinini engelleyen biyolojik ilaçlar ile oldukça başarılı sonuçlar alınabilmektedir” şeklinde konuştu.
BEHÇET HASTALIĞI
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB, Romatoloji BD Öğretim Üyesi Prof. Dr. Vedat Hamuryudan, Türkler denince akla ikinci gelen romatizmal hastalığın Behçet olduğunu aktardı.
Behçet hastalığının nedeninin tam olarak bilinemediğini ifade eden Prof. Dr. Hamuryudan, “ Behçet hastalığı bir çok sistemi aynı anda tutabiliyor. Renkli bir hastalık. Behçet denilince akla tekrarlayan ağız yaraları akla geliyor. Her ağız yarası da Behçet hastalığı olarak düşünülmemelidir. İkinci bulgu ise cinsel bölgede çıkan yaralardır. En sık bacak ön yüzünde çıkan cilt altında, ağrılı kırmızı şişlikler (eritema nodosum) bu bulguların en belirgin olanlarıdır. Ancak ağız yaralarına yol açabilecek başka pek çok hastalığın da olabileceği unutulmamalıdır. Tek başına ağız yaralarının varlığı Behçet hastalığı tanısı koydurmaz” diye konuştu.
“BEHÇET, HAMİLELİĞE ENGEL DEĞİLDİR”
Behçet tedavisinde temel tedavinin ilaçlar yoluyla yapıldığını dile getiren Prof. Dr. Hamuryudan, hastalığın bulaşıcı olmadığını hasta anne ve babadan olan çocukların Behçet hastalığına yakalanma oranının düşük olduğunu bildirdi.
Behçet hastalığının gebe kalmaya engel olmadığını açıklayan Prof. Dr. Hamuryudan, gebe kalındıktan sonra doktor kontrolünde ilerlenilmesi gerektiğini vurguladı.
“GUT HASTALIĞI”
Kongre Başkanı Prof. Dr. Sedat Kiraz, Gut hastalığı ürik asit denilen vücuttaki proteinlerin yıkım ürünü olan maddenin kanda düzeyinin artması sonrası eklemlerde ürik asit kristallerinin çökmesiyle eklemde kızarıklık,şişlik ve ağrının oluşmasıyla ortaya çıkan bir hastalık olduğunu kaydetti.
“BESLENME ŞEKLİ ÖNEMLİ”
Gut hastalığı ve ürik asit yüksekliğinin son zamanlarda sıklığında artış yaşandığına dikkati çeken Prof. Dr. Kiraz, “ Bununda en önemli nedenlerinden biri obezitenin artması, beslenme şekli, ortalama yaşam süresinin uzaması, aşırı alkol alımıdır. Ürik asit yüksekliği eklem şikâyetine neden olmuyor. Hipertansiyona, erken ölümlere sebep olabiliyor. İlk atak olduktan sonra hiçbir şey yapılmazsa kişi 7-10 gün içinde iyileşiyor. İkinci atağın ne zaman geleceğini öngörmek zor. Ürik asit yüksekse ikinci atak gelmesi yüksek. 2 yıl içinde hastaların yüzde 97’si ikinci atakla karşılaşıyor” ifadelerini kullandı.
Gut’un tedavisinde beslenme şeklinin değiştirilmesinin önemli olduğuna vurgu yapan Prof. Dr. Kiraz, “ Proteinden fakir gıdalar almak gerekir. Alkol alımı kısıtlanmalıdır” dedi.
“BEL AĞRISI GÖRÜLME SIKLIĞI YÜZDE 80”
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AB İmmünoloji-Romatoloji BD Öğr.Üyesi Prof. Dr. Nurullah Akkoç, toplumda bel ağrısı görülme sıklığının yüzde 80 olduğunu söyledi.
Bel ağrısının çok çeşidinin olduğuna değinen Prof.Dr. Akkoç, “ Belinde ağrıyla doktora giden kişiye hemen MR çekilir. Bu başvuran kişilerin üçte biri bel fıtığı teşhisi alıyor. Sokaktan 100 kişiyi çekseniz, bunların hiç bel ağrısı olmasa bile çekilen MR’da 30’unun bel fıtığını görebilirsiniz. Bu bizim için zorluk. Bizim hastalarımızda bel ağrısı olduğu zaman MR’larındaki tanıyla bel fıtığı tanısı alıyorlar. Bir kısmı ameliyatta olabiliyor” dedi.
“BEL AĞRISINDA ROMATOLOĞA GİDİLMİYOR”
Yaptıkları bir çalışmadan da örnekler sunan Prof. Dr. Akkoç, “ Türkiye çapında 450 Ankilozan spondilit(AS)(omurga hareketlerinin azalmasını ya da yok olması) tanısı alan hastalara, ilk aldığınız teşhis neydi diye sorduk. Yaklaşık yüzde 33 bel fıtığı teşhisi almışlar. Bunların yüzde 7’side bel fıtığı ameliyatı geçirmiş. Yanlış diye söyleyemeyiz. Dikkat çekicidir. Hastalık Türkiye’de Suna Pekuysal hastalığı olarak bilinir. Bir kişinin yakınında Suna Pekuysal hastalığı diye bilinen hastalık yoksa bel ağrısı olduğu zaman bir romatoloğa gitmek aklına gelmiyor. Bel fıtığının AS’deki bel ağrısı ile temel farkları vardır” diye konuştu.
“BEL FITIĞI AĞRISI BİR HAREKET YAPARKEN ANİDEN ORTAYA ÇIKAR”
Bel fıtığı ağrısının bir hareket yaparken aniden ortaya çıktığını işaret eden Prof. Dr. Akkoç, “ Yorulduğunuz zaman ortaya çıkar. Fakat romatizmal ağrılarda ise hasta sabah yataktan ağrıyla kalkar. Yataktan tutuk kalkar. Kimi kişi, ‘Kendimi kazık gibi hissediyorum’ der. Bele kazık koymuşlar gibi olur. Bunları bile sorgulamak hastalığın tanısını koymak açısından çok faydalıdır” dedi.
Prof.Dr. Akkoç, Türkiye’de yaklaşık 200 bin kişiyi etkileyen ciddi bir hastalık olan AS hastalarının yüzde 50’sinin iş kaybı yaşayabildiğini belirtti.
AS hastalarının yüzde 40’ının hangi doktora gideceğini bilmediğini dile getiren Prof. Dr. Akkoç, “Bu hastalara romatoloji uzmanları bakmaktadır. Türkiye'de AS tanısı, hastaların doktora ilk başvurdukları tarihten ortalama 8 yıl sonra konabilmekte fakat hastaların başvurduğu ilk hekimin romatolog olması halinde bu süre kısalabilmektedir. Fakat bunların sayısı Türkiye’de 250’yi geçmemekte, bu nedenle hastaların doktora erişiminde sıkıntılar yaşanmaktadır”şeklinde konuştu.
“HER 3 AS HASTASINDAN BİRİ FITIK TEŞHİSİ ALIYOR”
AS’nin erkeklerde kadınlardan daha sık görüldüğünü kaydeden Prof.Dr. Akkoç, “ Hastalığın son aşamasında bazı hastalarda toplum arasında ’kamburluk‘ olarak bilinen sırt ve boyun deformasyonu görülebilir. AS’nin bel fıtığındaki ağrıdan en önemli farkı, ağrının istirahat halinde artması ve aktiviteyle azalmasıdır. Her 100 ankilozan spondilit hastasından 7’sinin öyküsünde bel fıtığı ameliyatına rastlanmaktadır. Ankilozan spondilit en çok bel fıtığıyla karışmakta, her 3 ankilozan spondilit hastasından biri en başta bel fıtığı tanısı almaktadır” diye konuştu.
VASKÜLİT
Kongre Genel Sekreteri Doç. Dr. Ömer Karadağ, Vaskülit’in genel olarak atardamarların iltihabı anlamına geldiğini aktararak, toplumda nadir olarak görülse de tanıda gecikme olması durumunda hayati tehdit edici sorunlara yol açabildiğini açıkladı.
Prof. Dr. Karadağ, Vaskülitler uzun süreli yani kronik hastalıklar olsa bile erken tanı ve etkin tedavi ile başarılı sonuçlar elde edilebildiğini kaydetti.
YAŞLA BİRLİKTE ARTRİT GÖRÜLME ORANI ARTAR”
Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. İhsan Ertenli Artritin (arthritis) eklemdeki yangılı (inflamasyon) durumu olduğunu belirterek, artritin; yangı, ağrı, sertlik, kızarıklık ve şişliği bir arada bulunduran tıbbi bir terim olduğunu söyledi.
Artritin, çocuklar da dahil olmak üzere her yaştan insanı etkileyebildiğini kaydeden Prof. Dr. Ertenli, “ Yaşla birlikte artritin görülme sıklığı da artmaktadır, her 5 hastadan yaklaşık 3’ü 65 yaşın altındadır. Eklem, kemiklerimizin birleştiği, çoğu oynar bölgelere verilen isimdir. Bazı eklemlerimiz çok hareketlidir (örnek; dirsek, diz, parmak, ayak bileği eklemleri); bazı eklemlerimiz ise, sadece kemiklerin birleşmesini sağlar (kafatasımızdaki eklemler). Omurgamızda da boyun ve belimizi hareket ettirmemizi sağlayan eklemler vardır. Eklemlerde bulunan kıkırdak dokusu kemiklerin birbirine sürtünmesini engeller. Doktor hastasına artrit olduğunu belirtirse, eklem ya da eklemlerinizde iltihap olduğu kanısına varmıştır. Artrit, ön planda, hareketli eklemlerin hastalığıdır” ifadelerini kullandı.
“ARTRİT BELİRTİLERİ”
Artritin ağrı, şişlik, kızarıklık, sıcaklık ve eklemin normal hareketlerini yapamaması gibi belirtileri olduğunu işaret eden Prof. Dr. Ertenli, “ Ağrı, eklemin hareket etmesiyle, istirahatte ve bazen de gece meydana gelebilir. Hasta eklem bölgesinde, özellikle sabahları ve istirahat sonrası tutukluk (eklemin hareketlerinde güçlük) daha belirgindir. Bu hastalıklarda sadece eklemler değil eklemin çevresindeki kaslar, yumuşak dokular ve bağlar da etkilenebilir. Uzun süren artritler eklemlerde şekil bozukluğuna ve eklemin hiç hareket edememesine yol açabilirler. Halsizlik ve yorgunluk, artritli hastalarda diğer belirtilere sıklıkla eşlik eder” dedi.