SAİD YÜCE DÜNYA BARIŞI ÇAĞRISINDA BULUNDU
AK Parti Isparta Milletvekili Said Yüce, TBMM’de gündem dışı söz alarak yaptığı konuşmasında dünya barışına dikkat çekti.
Mevlid Kandili nedeniyle mesaj vermek üzere kürsüye gelen Milletvekili Yüce, “Aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanan, aynı kıbleye dönen kardeşler olarak bizler, asırlarca beraber kardeşçe yaşadığımız bu topraklarda kardeşlik ahlakını, ulvi değerleri paylaşarak bugünlere geldik” dedi. Yüce, mecliste şöyle konuştu:
“Yüce hey’etinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle şehidlerimize Allah’dan rahmet diliyorum.
Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan bu gece, Yüce Rabbimizin bütün âlemlere rahmet olarak gönderdiği Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa (ASV)’ın mevlidi şerifini idrak edeceğiz. Bu vesileyle Rasûl-i Ekrem Efendimize (ASV), onun âl ve ashâbına, evlâd ü iyaline, ehl-i beytine salat ve selâm ediyorum. Onun getirdiği Nur ve vahyin ışığı gönüllerimizi aydınlatırken, bu ışığın bütün insanlığın muhtaç olduğu manevi huzura dönüşmesini; vatanımız, milletimiz, tüm alem-i İslam için rahmet, merhamet, kardeşlik, barış ve selamete vesile olmasını Rabbimizden niyaz ediyorum.
Aynı Allah’a, aynı kitaba, aynı peygambere inanan, aynı kıbleye dönen kardeşler olarak bizler, asırlarca beraber kardeşçe yaşadığımız bu topraklarda kardeşlik ahlakını, ulvi değerleri paylaşarak bugünlere geldik.
Mu’cizat-ı Ahmediye de ifade edildiği gibi;
“Muhammedürresulullah” ve risalet-i Muhammediye kâinatın en büyük hakikatı ve Zât-ı Ahmediye, bütün mahlukatın en eşrefi ve iki cihanın en parlak bir güneşi olduğuna ve bu harika makama liyakatine dair pek çok delilleri olan efendimiz(ASV) ..
Hem öyle yüksek, kuvvetli hitap ediyor ki, bütün asırlar onu dinler. Evet, aks-i sadâsını herbir asır işitiyor.
Evet, zât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) nuruyla âlemin şekli değişti.
İnsan ve bütün kâinatın mahiyet-i hakikiyeleri o nur, o ziya ile inkişaf etti.
Eğer o nur olmasaydı, mevcudat fena-yı mutlaka mahkûm ve kıymetsiz, mânâsız, faydasız, abes, karma karışık, tesadüf oyuncağı bir zulmet-i evham içinde kalırdı.
Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, nur-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir.
Eğer o âlem-i kebir bir şecere (ağaç) tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi (meyvesi) olur.
Eğer dünya mücessem bir zîhayat farz edilirse, o nur onun ruhu olur.
Eğer büyük bir insan tasavvur edilirse, o nur onun aklı olur.
Eğer pek güzel şaşaalı bir cennet bahçesi tahayyül edilirse, nur-u Muhammedî onun andelîbi (bülbülü) olur.
Mahlukların en ehemmiyetlisi olan nev’-i insanın güneşleri ve yıldızları ve kumandanları olan bütün peygamberleri arkasına alıp onlara duasına “âmîn, âmîn” dedirten ve ümmetinden her gün her ferd-i mütedeyyin hiç olmazsa kaç defa ona salavat getirmekle onun duasına “âmîn” diyen ve belki bütün mahlukat o duasına iştirak ederek “Evet ya Rabbenâ! İstediğini ver, biz de onun istediğini istiyoruz.” diyorlar.