23 Mart 1960'ta vefat eden Said Nursi, darbe sonrası bilinmeyen bir yere nakledilmişti. Nakil işlemine tanıklık eden Ahmet Çam, "Kimin cenazesi olduğunu bilmiyorduk" dedi.
İKİNCİ DEFİN OLAYINI ANLATTI
23 Mart Çarşamba günü vefat eden Said-i Nursi Hazretlerinin naaşı yaklaşık 4 ay sonra 1960'ın Temmuz'unda başka bir şehre taşındı. Bu zulme tanıklık eden Nur TalebesiAhmet Çam, Isparta'da bilmedikleri bir dağın tepesine yapılan ikinci defin olayını anlattı. O dönem askerde er olarak vatani hizmetini yerine getiren Ahmet Çam, yeni yerine defnedilirken Bediüzzaman'ın kimliğini kimsenin bilmediğini ve askeri araçlar ve cemseler nezaretinde gerçekleştirilen naklin sır gibi saklandığını dile getiriyor. Çam, defnini yaptıkları kişinin kendilerine casus olarak tanıtıldığını söylüyor. Define nezaretleri esnasında kimi gömdüklerini bilmediklerini anlatırken tarihe tanıklığını şöyle aktarıyor: "Kimin cenazesi olduğunu bilmiyorduk. Sorduğumuzda gelen kişinin bir casus olduğunu söylediler. Tüfeklerimizi çapraz tutacak şekilde askerî aracın içine yerleştik. Herhangi bir muhtemel saldırıya karşılık da tüfeklerimizi mermiyle doldurdular! Cenazeyi virajlı ve çok bozuk yollardan geçerek Isparta'nın bir dağına getirdik."
"ÖLÜSÜNDEN BİLE KORKARLAR"
Çam'ın anlatımına göre, zifiri karanlık bir gecede yapılan Bediüzzaman'ın cenaze nakli bugün hala yeri bilinmeyen son istirahatgahına taşınmasıyla son buldu. Cunta, Urfabaşta olmak üzere tüm Türkiye ve İslam aleminde ilgi gören Bediüzzaman'ı halktan kaçırmak istemişti. Olayın şahitlerinin bile onu tanımasını istemediği için 'casus' yaftası ve yalanı ile tarihe kara bir leke gibi geçen nakil işlemini yaptı. Aradan 3 gün geçtikten sonra defnettikleri kişinin Bediüzzaman Said Nursi olduğunu öğrenen Ahmet Çam, "Başımdan kaynar sular döküldü." diyor. O anları yâd ederken şunları söylüyor:
"İşte bunlar İslamiyet'in ölüsünden bile korkar. Şimdiki aklım olsa gider onun öyle bir boynuna sarılırdım ki, onu öyle bir bağrıma basardım ki..."
"CASUS GÖMDÜĞÜMÜZÜ SÖYLEDİLER"
27 Mayıs cuntası, 23 Mart 1960'da vefatının ardından aynı yılın Temmuz ayında Bediüzzaman Said-i Nursi'nin naaşını defnedildiği Şanlıurfa'dan alarak uçakla ülkenin batısına taşıdı. Afyon'a uçakla getirilen naaş Isparta'da yüksek bir dağın tepesine götürülmüş ve yeniden toprağa verilmişti. Defnedildiğinde saatler gece yarısını gösteriyordu. Cuntanın yoğun ilgisinden korkarak yaptığı bu zulmün şahitleri arasında yer alan Ahmet Çam, 55 sene sonra yaşananları anlattı. Çam, Afyon'dan aldıkları naaşı mermi dolu tüfeklerle gece yarısı Isparta'nın bir dağına ellerinde fenerlerle gömdüklerini anlatıyor. Mezara ne bir taş ne de bir işaret koyulmadığını aktaran Çam, "Gece yarısı 2 gibi bölüğe döndük. Subaylardan biri geldi ve bu defin işlemiyle ilgili ağzımızdan bir şey kaçırmamız halinde askerliğimizin hiçbir zaman bitmeyeceğini söyleyerek bizi tehdit etti. Darbe dönemini yaşamayanlar bilemez. O kişinin Bediüzzaman Hazretleri olduğunu 3 gün sonra öğrenebildik." diyor ve ekliyor: "Darbe döneminde İslamiyet'in ölüsünden bile korkuyorlardı. Onun kimliğini bile gizlediler, bize bir casusu gömdüğümüzü söylediler."
Defin sırasında Çam, "Ortam o kadar karanlıktı ki ellerimizdeki el fenerleri bile aydınlatmaya zor yetiyordu. Ben tüfeklerin başında nöbetçi olarak beklerken birkaç adım ötede arkadaşlarım bir yer kazdı, tabutu açtı ve naaşı oraya defnettiler. Gömdüğümüz yerin etrafını subaylar ve çavuşlar sarmıştı. Defin işlemi gerçekleşirken büyük silahlarla önlemler alınıyordu. Karanlık bir havada defin gerçekleşti. Ne mezar taşı ne de burada kimin yattığını gösteren bir şey konuldu." açıklamasını yaptı.
AHMET ÇAM KİMDİR?
Ahmet Çam, 1939 yılında Gaziantep'in Nizip ilçesine bağlı Yeniyazma köyünde dünyaya geldi. 20 yaşında gencecik bir delikanlıyken 24 aylık askeri vazifesini yapmak üzereIsparta'ya giden Çam'ın askerliğinin ilk yıl dönümünde 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşir. Aradan yaklaşık 2 ay geçtikten sonra temmuz ayında hayatı boyunca unutamayacağı bir hadiseye şahitlik eder. Öğle yemeği vaktine az bir zaman kala Afyon Havaalanı'na götürülen aralarında Çam'ında bulunduğu 12 asker ve 6 subayın ellerine ağzına kadar dolu tüfek ve mermi verilir. Ardından askeri bir araca konan cenazenin etrafına tüfekleri tetikte olacak şekilde dizilirler. Havanın kararmasının ardından gece yarısına doğruIsparta'nın dik yamaçlı bir dağında dururlar. Define nezaretleri esnasında kimi gömdüklerini bilmeden görevini yaparlar.